FDD GENCLERİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
FDD GENCLERİ

UNUTMAYIN Kİ HİÇ BİR BAŞARI TESADÜF DEGİLDİR
 
AnasayfaPortalliGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ATATÜRK'ün adalet hakkındakı görüsleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
infaz
Admin
Admin
infaz


Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 17/02/07

ATATÜRK'ün adalet hakkındakı görüsleri Empty
MesajKonu: ATATÜRK'ün adalet hakkındakı görüsleri   ATATÜRK'ün adalet hakkındakı görüsleri Icon_minitimeÇarş. Şub. 21, 2007 11:48 am

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu

büyük önder Mustafa Kemal Atatürk,

yalnızca bir asker, komutan, diplomat,

politikacı ve devlet adamı değildi.

O, bir düşünürdü de...

O’nun, ulusumuzun toplumsal yapısı, uygarlık ve çağdaşlık anlayışı, dinsel inancı ile “Türk” ve “insan” olmanın anlamı konusunda yazdığı kimi yazılar, yaptığı kimi konuşmalar, üzücüdür ki,

Türk halkına ulaştırılmamıştır.

Türk halkının büyük bir bölümü, bu nedenle,

Mustafa Kemal Atatürk’ü,

tanıması gerektiği düzeyde tanıyabilme

ve O’nu anlaması gerektiği düzeyde anlayabilme olanaklarından yoksun bırakılmıştır.
Aşağıda
O’ndan kalan elyazısı belgelere dayanan "Adalet" hakkındaki görüşlerini okuyacaksınız.


[color:8fd5=white:8fd5]




her halde dünyada bir hak vardır. Ve hak kuvvetin üstündedir. Bir kurumun muhasebesi, namusudur.[/size]

Sorumluluk yükü herşeyden, ölümden de ağırdır.

Ancak hatalarını kabul edenler, affedilmeye layık olurlar. Çünkü bunlar hatalarını anlamış, pişman olmuş, bir daha aynı hatayı işlememeye karar vermiş kimselerdir. Fakat suçlarını saptırmaya ve savunmaya kalkışanlar aynı yolda devam edecekler demektir ki, bunları hoş görüp affetmek kesinlikle uygun değildir.

Hükûmet, memlekette kanunu egemen kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla yükümlüdür. Bu nedenle adalet işi çok önemlidir... Adli siyasetimizde izlenecek amaç, öncelikle halkı yormaksızın süratle, isabetle, emniyetle adaleti dağıtmaktır. İkinci olarak toplumumuzun bütün dünya ile teması normal ve zorunludur. Bunun için adalet seviyemizi bütün medeni toplumların adalet seviyesi derecesinde bulundurmak zorunluluğundayız.

Bu hususları tatmin için mevcut kanun ve usullerimizi bu görüşle iyileştirmekte, canlandırmakta ve yenilemekteyiz ve buna devam edeceğiz.

Bizim milletimiz ve hükûmetimiz adalet fikri ve adalet anlayışı konusunda hiçbir medeni milletten aşağı değildir. Belki tarih bu konuda yüksek olduğumuza tanıklık eder. Bu sebeple bizim de yürürlükteki adli yasalarımızın bütün medeni milletlerin yürürlükteki yasalarından eksik olması uygun değildir.

Mücadelelerimizin amaçladığı tam bağımsızlık kavramının adli bağımsızlığımızı da kapsaması doğaldır. Bu nedenle; her bağımsız devletin vazgeçilmez bir hakkı olan adaletin dağıtımı vazifesine kimseyi karıştıramayız.

Adliyenin yeniden düzenlenme ve teşkilatlanmasına verdiğimiz önemi, nasıl ifade etsek azdır... Önemli olan nokta; adliye anlayışımızı, adli kanunlarımızı, adli teşkilatımızı, bizi şimdiye kadar şuurlu, şuursuz etki altında bulunduran, çağın gereklerine uymayan bağlardan bir an önce kurtarmaktır. Millet, her gelişmiş memlekette olan adli ilerlemenin memleketin ihtiyaçlarına uygun olan esaslarını istiyor. Millet; süratli ve kesin adaleti sağlayan medeni usulleri istiyor. Milletin arzu ve ihtiyacına bağlı olarak adliyemizde her (türlü) etkilerden cesaretle silkinmek ve hızla ilerlemeye atılmakta asla tereddüt etmemek lazımdır. Medeni hukukta, aile hukukunda takip edeceğimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır. Hukukta işleri oluruna bırakmak ve hurafelere bağlılık; milletlerin uyanmalarını engelleyen en ağır bir kâbustur. Türk milleti, üzerinde kâbus bulunduramaz.

Adalet bir devletin esası olduğuna göre; mahkemelerin söz ile değil, gerçekten tarafsızlığını sağlamak her işin başında gelmelidir. Hak sahiplerine zorluk çıkarmak, resmi dairelerde işlerini takip eden kimseleri “Bugün git, yarın gel” diye birtakım zorluklara uğratmak, hükûmet otoritesi maskesi altında halkı ezercesine davranmak, uygun olmayan işlemlere kalkışmak gibi durumlar kesinlikle önlenmelidir.





Hak sahiplerine zorluk çıkarmak, resmi dairelerde işlerini takip edenleri “Bugün git, yarın gel” diye zorluklara uğratmak, hükûmet otoritesi maskesi altında halkı ezercesine davranmak, uygun olmayan işlemlere kalkışmak gibi durumlar kesinlikle önlenmelidir.

Biz, yurt emniyeti içinde kişilerin emniyetini de layık olduğu derecede göz önünde tutarız. Bu emniyet, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının, Türk hakimlerinin garantisi altında, en ileri şekilde mevcuttur... Adalet örgütümüzün ve kanunlarımızın, daima bu yönden incelemelerle, Türkiye’nin dinamik hayatına, tam uygunlukları sağlanmalıdır... Güvenlik ve adalet işleri ile ilgili usullerde ve kanunlarda, kolaylık, çabukluk, açıklık ve kesinlik esas olmalıdır.

Uzmanlarca bilinen bir gerçektir ki, kanun koyucular birtakım seçkin özelliklere sahip olmak mecburiyetindedirler. O özelliklerden birincisi şudur: Kanun teklif eden, kanun yapan, kanun koyan bir insan, insanlığın bütün hislerini, bütün ihtiraslarını herkesten daha çok anlar ve bilir. Fakat nefsini herkesten fazla ve tamamen, bütün kapsamı ile bunlardan ayırmak kudret ve kabiliyetine sahip olmalıdır. Bu seçkin özelliğe sahip olmayan insanlar, toplum için kanun yapmak hak ve yetkisinden men edilir. Kanunlar hislere dayanarak ve uyularak yapılamaz.

Kanunlarımız millî ihtiyaçlara ve hukuk ilminin esinlemelerine göre yeni baştan düzeltilecek ve tamamlanacaktır.

Bütün kanunlarımızın düzenlenmesinde, her çeşit teşkilatta millî egemenlik esasları içinde hareket edilecektir.

Günümüzdeki ilerlemeler milletlerin medeni ihtiyaçlarını genişletir, çoğaltır ve aydınlatır ve bu medeni ihtiyaçlar ile uyumlu olarak medeni hakların oluşmasını gerektirir. Her devletin ait olduğu toplumun medenileşme derecesiyle uyumlu, hukuki hükümleri vardır. Dünyada mevcut tüm medeni devletlerin medeni kanunları hemen hemen birbirinin çok benzeridir.

Tamamen yeni kanunlar meydana getirerek eski hukuk esaslarını kökünden kaldırmak teşebbüsündeyiz. Ve yeni hukuk esasları ile alfabesinden eğitime başlayacak yeni bir hukuk neslini yetiştirmek için bu müesseseleri açıyoruz. Bütün bu yaptıklarımızda dayanağımız milletin beceri ve yeteneği ve kesin iradesidir. Bu teşebbüslerde arkadaşlarımız, yeni hukuku, bizimle beraber, bahsettiğim anlamda anlamış olan seçkin hukukçularımızdır.

Devlet halinde teşkilatlanmış bir insan toplumu anayasasında, adalet kuvvetinin bağımsızlığının önemini açıklamaya gerek yoktur. Milletlerin yargı hakkı bağımsızlığının birinci şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez.

Herşey kanun yapmaktan ibaret değildir. Aksine herşey o kanunları uygulamak ve uygulattırmaktan ibarettir. Uygulayan, yerine geti-ren, daima karar verenden daha kuvvetlidir.

Bugünün ihtiyaçlarına uygun kanun yapmak ve onu iyi uygulamak refah ve ilerleme sebeplerinin en önemlilerindendir.

Hakimler, hem vatandaşların hürriyetini düşünmeli, hem de devlet otoritesinin güçlü kalmasına dikkat ve riayet etmelidir.

Bizim milletimizin adalet hususundaki derecesi hiçbir zaman diğer milletlerden aşağı kalmamıştır. Adaleti belki onlardan daha iyi sağlamıştır. Biz en gelişmiş ve medeni devletin kanunlarına eşit ve benzer kanunlar yapabiliriz. Eski ihtiyaçlara göre yapılmış şeyleri, ihtiyaç arttıkça yenilemek lazımdır.

Kanun Millet Meclisi’nden çıkar. Millet en doğru bir meclisle tem- sil edilir!..

Program ve prensip sahibi partilerin etkisi önemlidir. Doğal olarak mecliste bulunan partiler, kanunları kendi programları, fikirleri doğrultusunda çıkarmak isteyeceklerdir... Kanun çıkarırken görüşme çeşitli programların, düşüncelerin, görüşlerin çarpışması halinde olacaktır. Mecliste çoğunluğu sağlamış olan partinin belirli görüşleri yürür...

Meclis kanunları, bakanlar kurulu ve bünyesindeki adalet bakanlığı aracağılı ile uygular.

Adli siyasetimizin temel esası, zamanın değişmesi ile hükümlerin de değişmesi gerekeceğinin inkâr edilmez olduğu kuralıdır.

Hukuki hükümler zaman ve ortam (yer) içinde toplumların uğradıkları değişikliklere göre değiştiklerinden, ondört yüzyıl önceki zamanın ve ortamın ihtiyacına göre lüzumlu ve yeterli görülmüş olan esaslar yerine, bugün birçok çeşitli kanunlar usuller konulması zorunluluğu görülmüştür. Bunlar bile kalıcı olmayıp zamanla değişmeye mahkûmdurlar.

İnsanlar huzur ile, vicdan hürriyeti ile çalışmak ihtiyacındadır... Bu ise, sosyal toplumu idare eden devlet ve hükûmette adaletin mutlak egemen olmasıyla mümkündür... Hükûmet için esas olan kurallardan biri adalettir demiştim. Bunu gerçekleştirecek yargı organlarıdır. Bir memlekette adalet mevcut olmazsa, o memlekette anarşiden başka birşey yoktur. Orada hükûmet yoktur, orada hiçbir şey yoktur. Adalet kanunlarla dağıtılır. O halde bu memlekette adaletin emniyetle ve süratle dağıtılıp dağıtılmamakta olduğunu anlamak için bir defa var olan kanunlara, hukuk kitaplarına bakmak lazımdır. Diğer taraftan da bunun memleket içindeki uygulamasına ve sonuçlarına bakmak lazımdır...

Kanunlarımızı inceleyelim ve bunların dayanak noktalarını öncelikle memleketimizin durumuyla, şartlarıyla ve milletimizin gerçek sosyal ve vicdani ihtiyaçlarıyla ve fakat aynı zamanda gelişen dünya ile ilişkilerin meydana getirdiği zorunlulukları da gözönüne alarak düzeltmek, yararlı hale getirmek ve canlandırmak lazımdır.

Biz Türkiye halkını insanlık dünyasından ayırarak kendi başımıza yaşayamayız. Bütün dünya ile bütün insanlıkla beraber yaşarız ve yürürüz! Ve hiç olmazsa onlarla bir hizada yürümeye mecburuz.

Buna göre her hususta olduğu gibi özellikle yargıda da zamanın gereklerini daima gözönünde tutmak ve yeni yapacağımız bü- tün şeyleri ona göre yapmak zorundayız.

Vilayetlerin idarî otoriteleri ile yargı organları arasında zararlı bir dayanışma eksikliği ve bundan fazla olarak bu iki teşkilat arasında karşılıklı güvensizlik ve nüfuz rekabeti ve hatta bir çeşit çekememezlik hemen her yerde göze çarpıyor. Mevcut kanunlar, kurallar ve usuller her ne olursa olsun gerçek görüşün bir ifadesi olan bu durumu derhal düzeltmek lazımdır. Mesele sadece valilerin savcıları vazifeye göndermelerine mani olduğu söylenen yeni kanun hükümlerinin şekil olarak değiştirilmesinden ibaret değildir. Belki hükûmette içişleri ve adalet bakanları tarafından temsil edilen iki dairenin vatanın her tarafında tek kuvvet gibi hareket etmelerini sağlayacak bir anlayışın bir an önce yerleştirilmesi gereklidir. Mahkemelerin mutlak dokunulmazlığı ve bağımsızlığı üzerine söz yoktur. Fakat bir valinin siyasi ve idarî gerekçelerle savcıları derhal harekete geçirmesi hazırlık ve ilk soruşturmalar sırasında; inkılâba ve devletin kuvvet ve emniyetine ait olan küçük, büyük her meselede görüşlerini dinletebilmesi önemli bir ihtiyaç halinde kendini gösteriyor. İçişleri ve adliyenin yalnız merkezde ve hatta yalnız vilayetlerde değil merkeze bağlı yerlerde ve şehir, kasaba sokaklarında göstereceği kuvveti ve süratli bir işbirliği manzarası bütün tedbirlerimizin başında gerçekleştirilmesi zorunlu olan bir iştir...•





:HEH:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://fddgencleri.niceboard.com
 
ATATÜRK'ün adalet hakkındakı görüsleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
FDD GENCLERİ :: ULU ÖNDER ATATÜRK VE TÜRK TARİHİ :: ATATÜRK :: ATATÜRK'ÜN TÜRKİYE VE DÜNYA HAKKINDAKİ GÖRÜSLERİ-
Buraya geçin: